ZEHRA KOSOVA (1910-2001)
Zehra Kosova, 1910 yılında Yunanistan’ın Kavala kentinde tütün işçisi bir ailenin içinde dünyaya gözlerini açmıştır. Bu dönem Kavala’da büyük oranda tütün işlerinin yapıldığı ve tütünün ekonomide ki katkısının önemli bir yer tuttuğu bir dönemdir. Zehra o dönemleri anlatırken Türkler ve Yunanların herhangi bir hak arayışında beraber hareket ettiklerini ve aralarında bir ayrım yaşamadıklarını aktarmaktadır.
Türkiye’de yaşanan kurtuluş zaferi sonrasında ülke yeni bir döneme geçerken Zehra’nın hayatı da yeni bir döneme geçecektir. Öyle ki Zehra doğduğu ve büyüdüğü topraklardan göç edip Türkiye sınırları içerisinde yer alan Tokat şehrinde bir köye yerleştirilecektir. Hayatında yaşanan bu köklü değişim onu çeşitli zorluklara ve mücadelelere sürükleyecek, aynı zamanda da kendi gücünü keşfetmesini sağlayacaktır.
Samsun’a İlk Geliş
Zehra ve ailesi göç ettikleri köyde 5 yıl kaldıktan sonra Erbaa’ya ardından da Samsun’a taşınmışlardır. Samsun o dönem için tütün işinin önde gelen şehirlerinden biridir. Tütün henüz fabrikaya gelmeden; ekiminden toplanmasına, dizilmesinden kurutulmasına kadar oldukça zahmet ve emek gerektiren bir üründür. Üstelik bu ürünün üretim aşamaları büyük oranda kadınların emeğiyle gerçekleştirilmektedir. Tütün denilince gözlerde gerek tarlalarda gerekse fabrikalarda çok küçük yaşlardan itibaren çalışmaya başlamış kadınlar canlanmaktadır. Özellikle Samsun Tekel Fabrikası’nın o dönemlerde kadın yoğun bir çalışma ortamına sahip olduğu ve şehrin birçok kesiminin istihdamını sağladığı bilinmektedir.
İşte bu koşullar altında Samsun’a gelen Zehra ve ailesinin de tütünden başka yapabilecekleri bir iş yoktur. Samsun’a geldikten sonra iş arayışına giren Zehra bir süre sonra fabrikada çalışmaya başlamıştır, üstelik bu konuda oldukça yetenekli ve kalifiye bir çalışandır. Çok küçük yaşlardan itibaren eğitimine ara verip çalışmak zorunda kalan Zehra, hayatının büyük bölümünü tütün işçisi olarak geçirecektir. Samsun’da bir süre kendisi gibi birçok kadınla beraber fabrikada çalıştıktan sonra abisinin ardından İstanbul’a geçen Zehra için artık yeni bir sayfa açılmakta, yeni dostluklar, yeni mücadeleler, yeni bir şehir ve yeni bir hayat onu beklemektedir.
Mücadelelerle Dolu Yollara İlk Adımlar
İstanbul’a geldikten kısa bir süre sonra ailesini de yanına aldıran Zehra, bu yeni şehrin heyecanını yaşarken beklenmedik bir şekilde çok kısa bir süre sonra babasını kaybetmiştir. Bu durum onu hem manevi olarak derinden sarsmış hem de ailesinin yükünü tek başına sırtlanmak zorunda kalmasına neden olmuştur. Bu dönem 1929 ekonomik buhranının da izlerinin devam ettiği, zorlu ekonomik koşulların ülkeye hakim olduğu bir dönemdir. Öyle ki Zehra bu dönemi aktarırken fabrikadan emekleri karşılığında maaş yerine para değil bulgur aldıklarını ifade etmektedir. Bu ekonomik koşullar içerisinde var olmak ve hayatta kalmaya çalışmak kadınlar için ekstra zorlu bir mücadele anlamına gelmektedir. Çünkü tüm dünyada olduğu gibi işçi olarak çalışan kadınlar, erkeklere oranla çok daha düşük ücretlerle çalıştırılmakta, çeşitli mobinglere maruz kalmakta ve halihazırda işçi sömürüsünün yoğun olduğu bu dönemde iki kat daha fazla sömürülmektedir.
Ülkenin her kesimine etki eden bu ekonomik buhran belki de en fazla işçi sınıfını ve köylüyü etkilemektedir. Çalışma saatleri, çalışma koşulları, aldıkları ücretin emeklerini karşılamaması ve daha birçok sorun işçi sınıfının üzerine ağır bir yük yüklemektedir. Zehra, bu sorunların süregeldiği bir dönemde fabrikada çalışırken kendisine “Yoldaş Zehra” diye seslenen Ramazan isimli arkadaşı vasıtasıyla TKP ile tanışmıştır. Yoldaş kelimesini ilk kez Ramazan’dan duyan Zehra, bir gün arkadaşı moladayken tütün sandığının içerisinde TKP’nin beyannamesini bulur ve okur. Beyannamede işçi haklarından, çocuk haklarına, ekonomik eşitsizliklerden kadın erkek eşitsizliğine kadar birçok konu hakkında partinin politikaları aktarılmaktadır. Beyannameyi okuyan Zehra bu yazıdan çok etkilenir ve bu tanışma onu hayatında milat kabul edilebilecek bir yolculuğa çıkarır. Sonradan öğrenir ki Ramazan o beyannameyi Zehra’nın okuması için oraya bilerek bırakmış ve onun zaten bu yazıdan etkileneceğini öngörmüştür.
Uzun Yolculuklar ve Yol Ayrımları
TKP ile tanışmasıyla beraber artık Zehra için yeni bir dönem başlamış ve kendini keşfetme vakti gelmiştir. Parti içerisinde kısa sürede fark edilen ve öne çıkan Zehra, onunla aynı dönemde partiye giren başka bir arkadaşıyla beraber 1934’te Rusya’ya örgütlenme çalışmaları hakkında eğitim almak üzere Moskova’da yer alan Doğu Halkları Komünist Üniversitesi’ne (KUTV) gönderilmiştir. Zorlu, uzun ve tehlikeli bir yolculuğun ardından eğitimine başlayan Zehra, burada kendisi gibi eğitim gören İskender Mustafa ile bir yıl sonra Moskova’da evlenmiştir.
Eğitimi sırasında çeşitli hastalıklarla mücadele etmek zorunda da kalmıştır. Hem tüberküloz atlatmış hem de kulağından ameliyat olmuştur. Bu dönem aynı zamanda ilk hamileliğini yaşadığı dönemdir. Hamile olduğu fark edildikten kısa bir süre sonra partinin ileri gelenleri tarafından hem sağlığının iyi olmaması hem de eğitimine engel olacağı gerekçesiyle kürtaja zorlanmıştır. Ağır bir kürtaj süreci geçirmiş ve çok kan kaybetmiş olmasına rağmen eğitimine ve çalışmalarına devam etmiştir.
Okulun yarıyıl tatiline girmesinin ardından tekrar hamile olduğunu öğrenen Zehra bu sefer direnmiş, gelen tepkilere rağmen bebeğini dünyaya getirmek konusunda kararlı davranmıştır. 1936’da kızı Ayten’i Moskova’da dünyaya getirmiş ve doğumundan sadece 3 gün sonra eğitimine geri dönmüştür. 1937’ye kadar süren üniversite eğitiminin ardından dönüş vakti gelmiştir ancak bu onu hayatının en büyük kararını vermek zorunda bırakan yol ayrımına da geldiği vakittir aynı zamanda… Zehra bu zorlu dönüş yolculuğuna çıkarken kızını yanına alıp almamak konusunda bir ikileme düşmüş, hayatının tehlikeye girmesinden endişe ettiği için ve sonradan yanına gönderileceğine inanarak Ayten’i Moskova’da bırakmıştır.
Bu Zehra için derin bir yara oluşturmuş ve kızını bir daha hiç görememiştir. Verdiği bir röportajda: “Dolmabahçe'ye Rusya'dan sirkler gelirdi çadırlarla filan. Hemen duydum mu giderdim. Benim üç çocuğumun da sol kolunda ben vardır, benim omzumda olan onların kolunda. Böyle şeylere kapılıyor insan bazen. Gidip bakıyordum içlerinde o da var mı acaba diye.” Şeklinde verdiği cevapla, bu olaya dair duyduğu derin üzüntüyü ve kızını tekrar görebileceğine dair umudunu dile getirmiştir. Bebeğini aldırmak zorunda kalması, ardından tekrar hamile kaldığında bu sefer onu dünyaya getirmek için tepkilere karşı koyması, ancak yine küçük kızını ardında bırakmaya mecbur kalması kuşkusuz ki Zehra’nın ruhunda derin yaralar açmıştır ancak Zehra tüm bu zorlu kadınlık deneyimlerine rağmen ayakta kalarak direnmeye devam etmiştir.
İlk Kadın Sendika Başkanı
Kosova, İstanbul’a dönüşünün ardından bir yandan yoksullukla mücadele ederken bir yandan da partiyle olan ilişkisi nedeniyle polis tarafından uzun süre takip edilmiş ve kendini gizlemek zorunda kalmıştır. Türkiye’ye geldikten kısa bir süre sonra eşiyle beraber tütün işçilerini örgütlemek ve sendikal faaliyetleri organize etmek üzere Samsun’a gönderilmiştir. Samsun Tütün Deposu’nda iş bulan ve 11 ay işçilerin örgütlenmesi için faaliyet yürüten Kosova, burada “Müstakil Tütüncüler Sendikası”nın kurulmasına öncülük etmiştir.
İlk kurulduğu adıyla Samsun Reji Fabrikası, Samsun’daki ilk işçi hareketinin ortaya çıktığı, Zehra’nın doğduğu şehir olan Kavala’da başlayan işçi grevlerinin devam ettirildiği ve oldukça çetrefilli mücadelelerin verildiği bir mekan olarak kayıtlara geçmiştir. Zehra ve arkadaşlarının yeniden Samsun’a gelmesiyle işçi hakları yeniden gündeme gelmiş ve iş saati, çalışma koşulları, grev hakkı ve daha birçok hak konusunda mücadele edilmiştir. Dönemin şartlarında tütün işçilerinin verdiği bu mücadele tüm işçi sınıfını temsil eder niteliktedir. Zehra bu göreviyle Türkiye’nin ilk kadın sendika yöneticisi olmuş, Samsun ve Bafra’da tütün işçilerinin haklarının korunması konusunda önemli çalışmalarda bulunmuş, görevini yerine getirdikten sonra İstanbul’a geri dönmüştür.
Zorlu Kadınlık Deneyimleri ve Kazanılan Başarılar
Zehra bu dönemde bir kız bebek dünyaya getirmiştir. Ancak hem yoksulluk hem de yoğun çalışma koşulları nedeniyle bebeğiyle fazla ilgilenememiştir. Sağlıklı beslenemeyen ve bir süre sonra sütü kesilen Zehra, annesinin de felç geçirmesi üzerine işe giderken kızı Gülten’i komşusuna emanet eder. Ancak bir süre sonra henüz 8 aylıkken bebeğini kaybeder. Bu dönem aynı zamanda annesini de kaybettiği döneme denk düşmektedir.
1940’lı yıllarda tekrar anne olduğunda yeni doğan bebeğine ölen kızının adını, yani Gülten ismini verir. Kocası İskender Mustafa 1942 yılında asker kaçağı olarak yakalanır ve askerliğini yapmak üzere Kilis’e gönderilir. Zorlu koşullar altında kızı ile tek başına kalan Zehra, bu dönemde bir de gözaltına alınır. Arkadaşlarını ele vermesi istendiğinde olumsuz yanıt verince işkence görür.
Partiden bir arkadaşının sürgünden kaçıp İstanbul’a gelmesi üzerine evini arkadaşına açması için parti tarafından görevlendirilir. Ancak daha sonra askerden dönen eşi durumu yanlış anlayınca Zehra’yı bebeğiyle beraber tek başına bırakarak terk eder. Zehra kızını tek başına büyütür ve bir daha hayatına kimseyi almaz. Tüm bu zorluklara rağmen sendika faaliyetlerine devam eden Kosova, İstanbul Tütüncüler Sendikası’nın yönetiminde görev almış, Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi ve Vatan Partisi’nde siyasi faaliyetler yürütmüştür.
Daha sonraki süreçte tütün işlerinin sekteye uğraması nedeniyle 1950’lerden sonra tekstil sektöründe çalışmaya devam etmiş, burada da işçilerin örgütlenmesi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için faaliyetlerine devam etmiştir. 1970 yılında ise emekli olmuştur. 1995 yılında 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, verdiği örnek mücadelesi ve çalışmaları Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) tarafından verilen “Kadın Emek Ödülü” ile taçlandırılmıştır. 1996’da “Ben İşçiyim” adlı kitabıyla anılarını, çalışmalarını ve mücadelesini bizlerle paylaşan Kosova, 2001 yılında, 91 yaşında iken hayata gözlerini yummuş ve ardında “… otuz beş bin tütün işçisini ellerimin parmakları gibi tanıyorum.” dediği, uğruna ömrünü adadığı ve hayatlarına dokunduğu binlerce işçiyi ve örnek oluşturacak güçlü mücadelesini bırakmıştır.
Kaynaklar
Aykol Hüseyin (2015) “Aykırı Kadınlar ‘Osmanlı’dan Günümüze Devrimci Kadın Portreleri”, Ankara: İmge Kitabevi.
Tura, Nesrin (1999) “Ben TKP’ye Aşık Oldum”, Pazartesi Dergisi, (50), s.27. Erişim Adresi: http://www.pazartesidergisi.com/pdf/50.pdf
Özer Tuğba (2019, Ağustos), “Tütüne ve mücadeleye verilen bir hayat: Zehra Kosova”, Cumhuriyet. Erişim Adresi: https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/tutune-ve-mucadeleye-verilen-bir-hayat-zehra-kosova-1537459
Aşağıdaki iletişim bilgileri üzerinden bizimle irtibata geçebilir iletişim kurabilirsiniz.
Cumhuriyet Mahallesi Lozan Caddesi No:79/1 Atakum/Samsun